7 Mayıs 2010 Cuma

Bir bitiş tefrikası...


[Bilemedin, bilemezsin, bilme...]
[Kimse bilmedi, bilmezler...]


[İçerisi...]

Hava aydınlanıyor yavaş yavaş. Ne kadardır burdayım? Ne kadardır kalkmadım? Ne kadardır ağlıyorum? Ne kadardır soruyorum kendime "Neden?" diye..
Bir dua köşesi yaptım burayı, sürekli köşeyi dönüp geleceğini düşünüyorum. İşten geldiğin günleri beklediğim gibi. Kafanı eğip usulca öylece susup bakmanı istiyorum, hayal ediyorum.
İnsanlar yavaş yavaş delirdiğimi düşünüyorlar. Buraya geldiklerinde suratımın beyazlığını görmesinler diye sıkıyorum yanaklarımı. Pembe dursunlar diye... Yapma diyorlar, değmez diyorlar.
Değer diyorum. Yaşadığımızı bilmem ama benim yaşadığım değer...

Allah'a kızıyorum, hem de çok kızıyorum. Çok anlamsız geliyor yaşananlar. Kimse için bu kadar dua etmemişim, kendim için bile. Kimse için diz çökmemişim. Herkese her şeye küsüyorum.
Bir torba ilaç var dolapta. O an çok mantıklı geliyor çekip gitme fikri. Koyuyorum kucağıma bakıyorum. Bilmemkaçyüz ünite insülin. Basarım diyorum. Yaparım. Saatlerce ilaçlar kucağımda ağlıyorum. Annemi düşünüyorum sonra..
Vazgeçmekten çok, hayatı yaşamaya hevesim olmaması, umudumun bitmesi bu kadar keskin acıtan. Umutsuz insan zaten ölüdür değil mi?
Hava aydınlanıyor, gidiyor gecenin koyu mavisi. İlaaçlar elimde, kalbim elimde, ufalanıyor hayat gözlerimde. Yavaş yavaş acıtmadan.
En azından diyorum, en azından ahirette buluşturur Tanrı, bu kadar acımasız olamaz Tanrı, bu kadar severken ayırmaz bir daha Tanrı. O zamanlar adının aşk olduğunu sandığım inat, ben değil, sen değil başkaları galip geliyor.
Yaşamaya kalmamış hevesim galip geliyor. Kapatıyorum gözlerimi, göz kapaklarımın içindesin. Hava mı sıcak ateşim mi var ayıramıyorum. Sensiz, seni bilmediğim, seni tanımadığım bir hayat olsa şimdi, sürekli adını sayıklayan bir kalbim olmasa. Biri gelse durdursa, Tanrı halimi görse, durdursa. Bu kadar acı çekmesem..

Son bir defa görseydim diyorum, son bir defa sevseydim. Son bir defa baksaydım gözüne...

[Dışarısı...]

Vazgeçişimi aylar sonra bir kahvaltı masasında anlattım ilkin. Şok geçirdi duyanlar. Çünkü ben ki neşenin, eğlencenin timsaliydim, ben ki hayat doluydum, nasıl böyle bir şey yapabilirdim?
Çünkü ben bitmiştim. Ben ikiye ayrılmıştım. Bir tarafım sonsuza dek kazsam da çıkaramayacağım derinlerde ölmüştü, kendimden yeni bir ben çıkarmıştım.

101 gün sonra ilk kez dışarı adım attığımda içimde sonsuzca, sorumsuzca seven kadın da ölmek üzereydi. Hakkını yiyemem çok mücadele etti o kadın. Hala inanmak için, hala güvenmek için ama gördü, duydu. Gördüğü duyduğu yavaş yavaş, acılı acılı öldürdü onu.

Aylara yayıldı ölüşü. Uzun, upuzun, bitmek bilmez bir zamana geçirdi tırnaklarını. Ben yaşıyordum, ben yaşama sarıldıkça o ölüyordu. Günler birbirini kovalıyor, günlerin her yeni geleni daha iyi geliyor, daha az acıtıyordu.

Her gün neredeyse biri geliyordu yanıma, ben gidiyordum yahut, daha iyiymiş gibi yapıyordum. Dışarısı, özellikle de hatıraların olmadığı yerler iyi geliyordu da. Eve gelince kaldığım yerden devam ediyordum.

İlk "yarım bıraktığın çikolata" yı attım. "Onlar hızlı tüketim ürünü, atsana" dediğin için. Elime alıp elinin kokusu kalmış mı diye kokladığım şeye şakkadanak atsana diyebildiğin için. Sanırım o bir parçayla kendimden bir parçayı da fırlattım.
Sonra jelibonları, onları bunları..

Bitti dedikten sonra bile günlerce sakladıklarımı.
Düne kadar kıyamadıklarımı, üzerinde baş harflerimiz yazan şok market fişini, "uyandırmaya kıyamadım" notlarını, cdleri.
Tek bir kutu kaldı, bir bavul da kıyafet. Bavulu sakladı annem, bilmiyorum nerede, belki atmıştır bile benden gizli. Kutu odamda. Dolabımın üzerinde. Atamıyorum, atarsam seninle birlikte benim de tarihimin iki seneye kadarı kaybolacak. Bu yüzden kıyamıyorum. Diğer yandan biliyorum ki çok tehlikeli o kutu. Fotoğraflar, bir anahtarlık, adının yazılı olduğu faturalar ve iki fok balığı oyuncağı o kadar tehlikeli ki. Kapağı yanlışlıkla açık kalsa odaya hüzün sızıyor, gözüm yaşarıyor.

Bir gün, açtığımda onların kalbimi acıtmayacağına emin olduğum bir gün, açıp düzeltirim belki. Şimdilik öyle dursun. Açılmadan, tarihim-iz atılmadan. Yaradılmış bir insanın bir insana bırakacağı saf acının kanıtı olarak dursun en azından.

[Etraf...]

Büyük bir kısmını kimse bilmedi. 23 Mart gününden sonra yaptığım bir canlı yayında, çok usturuplu bir şekilde anlattım bittiğini. O zamana kadarını, beni, içimi dışımı, yaptığımı ve yapamadıklarımı çok kişi bilmedi. Çok kişi merak etti, çok kişi spekülasyonlar üretti, çok kişi üzerime geldi. Hatta bir çoğu tenkit etti. Bir kısmı beklediğim için, bir kısmı da bitmeye görünen sebep olarak ben göründüğüm için.

Bir çoğunun gözünde yakında askere gidecek bir adamı yarı yolda bırakan kadın oldum.
Bir kaçının gözünde meczup, bir kaçının gözünde leyla, bir kaçının gözünde deli.
Bir kısmı için de sabırtaşı.
Benim için ise ben hep sendim.

Bunları niye şimdi yazdığımı bir çok kişi merak edecek. Çünkü acıdan, kalp ağrısından ölmeyeceğime emin olarak yazmalıydım. Bittiğinden emin olarak. Gittiğinden emin olarak.

23 Martta tuvalet duvarına tarih attım. Yeni bir başlangıç diye....
Bir hayatı değiştirmek insanların sandığı kadar kolay değil. Bir hayat değiştirmek, iki kişilik nefes alırken teke indirmek yeniden, alışmak hiç kolay değil.
Benimki yaklaşık bir sene sürdü bir adamın ardından, siz hiç bilmediniz...
İçerisi ile dışarısı arasında "bir adam boyu" fark vardı hep. Dışarıda olduğum her an kolumda biri, yüzümde kocaman bir maske, yapmacık iğreti bir gülümseme vardı.

[Sonra...]

Çok gezdim sonra. Allah biliyor ya çok içtim. İçtim unuttum ayıldım içtim. Bulmacaya sardım, ona buna sardım. Yaklaşık bir on kilo verdim. Çok sigara içtim. Bazen sapıttım. Genelde geceleri hiç uyumadım. Çok film izledim, çok dizi izledim. Çok okudum, çok yemek yaptım.

Çok ağladım.
Evde,
Dişçide,
Parkta,
Barda,
Avluda,
Kilisede,
Yayında,
Şarkı aralarında,
Uykumda,
Tuvalette,
Rüyamda,
Altın gününde,
Börekçide,
Kadıköyde,
Takside,
Dolmuşta,
Otobüste,
Üst sokakta,
Misafirlikte,
Taksimde...
Hatta köprüde, karşıya geçerken, bağıra çağıra.

Geniş iğreti gülümsemelerimin ardında muhakkak bir gözyaşı vardı.
Bilemezlerdi, göstermedim.
Gösterdiklerim anladı bir..


[Şimdi...]

Bu hafta evi temizledim. Sana dair, duvarlara ve bana bizzat bıraktığın izler dışında hiçbir şey kalmadı. Senden bahsederken adını söyleyebiliyorum artık rahatça. Artık kırgın değilim, kızgın değilim, aşık değilim. Artık ağladığım zamanları da acı ve kızgınlıkla anmıyorum.
Öğrendim, öğrendik.
Bu sayede etrafımızı, eşimizi, dostumuzu da öğrendik bir bakıma.
Kalp çok güçlü bir kasmış onu da öğrendik.
Bir daha nefes alamayacağım sanarken, tekrar cemre düşebiliyormuş hayata, tekrar bahar gelebiliyormuş.
Bitti dediğin gün değil, herhangibirileştirdiğin gün bitiyormuş.
Tarih olduğun zaman bitiyormuş.
İnsan ne yaşarsa yaşasın ayağa kalkıyormuş.

Ne olursa olsun, ama geç, ama erken yeni bir sayfa açabiliyormuş.

Yaz başıydı gittiğinde,
Şimdi başka bir yaz başı.
O gün diyememiştim, bir senede ancak söyleyebilecekmişim demek ki,
Çok eşsizdi, çok güzeldi durağımız, fakat gitme vaktiydi.
Yolun da, yolum da açık olsun.
Allah bahtlarımızı açık etsin.

[İnci için özet]

Bitti, acıdı, geçti.

7 yorum:

Fatih AKAL dedi ki...

siz aşık değil sevdalanmışsınız. aşkın ilacı şiirdir. sevdanın ise yokluk.

Amelie Poulain dedi ki...

Ah Betty, ne uzun geceler ki onlar ve nasıl maskeler...

betty puf puf dedi ki...

@mehmet fatih akal belki de sevdadır, acısı benzer.

@Amelie Poulain Takmak zorunda kalan bilir, biliriz, bilirsin...

๑ ★ prettyinpink ★ ๑ dedi ki...

"Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını"

***

bu zaman tutmazlıkları, o A ve B kentinden aynı anda hareket eden araçların 3 saniyeliğine yanyana geçiş noktaları her şey.. biz o 3 saniyeleri daha uzun bir zaman diliminde yaşıyoruz sadece.. suya karışan şekeri sudan geri ayırmak çok zor elbet. ama imkansız değil, zahmetli sadece.. allah yolunu açık etsin kardeşim.

betty puf puf dedi ki...

@๑ ★ prettyinpink ★ ๑, süt kardeşim, ciğerim. zaman, zaman demişti herkes, doğruymuş...
alah hepimizin yolunu açık etsin..

ozlemben dedi ki...

ilk basta bir sarki soylemissin.. bitti buraya kadar dedim.. unuttum bile dedim... avuttum kendimi sozle... ama yine de akiyor gozyaslarim.. islatiyor yastigimi... seni ozledigim gecelerde...

kalbimizin kirginliklari nasil hallolur? elbette temizlikle, utuyle, kalebodur arasindaki siyahliklara camasir suyu ile saldirmakla.

utuyu tavsiye ederim. benim favorim. icimdeki cani ruhlar utu ile aciga cikiyorlar..

canimsin sen...

nefesim kesildi okurken, icim acidi

betty puf puf dedi ki...

Geçti ki özlemim, hepsi gibi bu da geçti...İyi ol sen emi.