28 Mayıs 2010 Cuma

Aralık...


İçine girebildiğim kadar tanıyabilirim seni. İçime girmeme izin verdiğin kadar tanıyabilirsin beni. Vaktiyle etrafımdaki insanların söylediği ve benim de şahane biçimde sallamadığım gibi yaş büyüdükçe -bak yaşlandıkça demiyorum- insanlara kapılarımızı daha az aralar oluyoruz. Güven kaybı gibi değil de sanki daha fazla incinmemek için alınmış bir önlem gibi.

Geçenlerde sözlükte rastlamıştım , yaş geçtikçe daha az aşk acısı çekmek diye. Haydi canım dedim. Aşk acısı, aşk acısıdır yahu. Gerçi buna hala katılıyorum ama başka türlü incinmişlikler için insanlar birbirine çok daha cimri artık. İnsanlar deyip ötekileştirmeyeyim, ben de öyleyim.

Gönlünü döktüğün insanlar, döktüğün yerden asfaltmışçasına geçtiği zaman anlıyorsun. Araladığın kapıyı zorlamaya çalıştıkları, sonuna kadar açınca sanki zafer kazanacakları hissini anlıyorsun. Zamanla ayıklıyorsun da sonra. Seninle ne kadar kırık, ne kadar manyak biri olursan ol, bizzat benliğinden hoşlanıp mı giriyor hayatına yoksa adın soyadın, rumuzun, evin, barkın, neyin varsa işte o yüzden mi. [Hayatına girmekten kasıt aşk değil, her anlamda hayata girmek, hayata sızmak]

İşte size bir sır, böyle zamanlarda insana en çok ne lazım biliyor musunuz? Gerçek insanlar. Manzara izleyebilin diye evinizin şeklini 10 dakikada değiştiren, siz istemeden elinizi tutan sırtınızı sıvazlayan, zero içtiğinizi anımsayan, ameliyat olabilin diye varını yoğunu size seren, canınız çekti diye aşure yapıp getiren, gece yarısı 3 kilo uykulukla içeri dalan, durduk yere size şiir yazan, şarkı çalan, bir saksı fesleğenle kapınıza dayanan, gözleriniz buruk daldı diye çingeneden gül alan...illa ki siz söylemeye gerek duymadan, siz istemeden yapan...illa ki yanınızda olan.

İnsana gerçek insanlar lazım.
Kanıyla, canıyla, yapabildiğiyle, yapamadığıyla seveceğiniz ve sizi de öyle sevecek gerçek insanlar. Sizi bir putmuşçasına kenara koyan, mükemmelleştiren, olmadığınız yerlere oturtup, olmadığınız şeyleri bekleyen değil.

Birinin "gerçek insan"ıysanız onu hatasıyla, günahıyla, özrüyle, affıyla, olabildiği kadar, yaptığı ve yapamadığıyla sevin. Birini "olmadığı gibi biri" olarak sevmenin bir faydası yok. Birini olabildiği kadar sevmek güzel. Ölçüsü tartısı o çünkü.

Birinin "gerçek insanı"ysanız O'nu şartlara, koşullara bağlayıp sevmeyin.
Birinin gerçek insanı olmak demek O'nun size kapıyı açması demek, sizin aralamanıza gerek kalmadan.
Ve çıkmamak demek oradan.
Çıkıyorsan zaten, kapıyı çarparak hem de, yalanmışsın...

2 yorum:

beenmaya dedi ki...

bu her cümlesine katıldığım harika bir yazı olmuş...

birini sadece insan olduğu için sevebilmek. işte bir gün bunu başarabilirsek gerçekten sevmeyi de öğrenmiş olacağız...

betty puf puf dedi ki...

Kusurların güzel olduğunu anlamak lazım canımsın, iyi ki doğdun bu arada Boğa burcucum...