22 Nisan 2010 Perşembe

Yaprak Döker Bir Yanımız...


Çok yorgunum ben dostum. Neden böyle? Ruhum o kadar yorgun ki. O kadar kırılgan, o kadar lüzumsuz hassas bir dönemde ki, belki de kendimden başka bir şeyi, birini düşünemiyorum. Kişisel gelişimci güruhu her ne kadar "bencillik" için aforoz brövesi çıkarsa da, kendimce uzun bir zamandır "ben" i iyileştirmek adına yapılan bencilliğin sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Elbette başkasını yaralayıcı "benlik" duygusundan söz etmiyorum.

Sonuçta düşünürsek sen varsan dünya sana var, ben varsam dünya bana var. Şu üç günlük dünyada biz olmak, biz olup mutlu olabilmek ne kadar zor olabilir ki? Değil mi?
Beklentisiz, sakin deniz gibi, su gibi olmak ne kadar zor olabilir? Çok zor, çok...

Herkes gibi, herkesin hayatında olduğu kadar, belki biraz daha sıradışı, biraz daha şiddete meyyal -uzun- bir dönem atlattım. Sapasağlam, akıl sağlığım yerinde ve ayakta çıkabilmek için bu dönemden, öyle sanıyorum ki hayatımın en büyük gayretini gösterdim. Tevazuya da gerek yok, kendimden yeni bir ben çıkardım desem yalan olmaz. Bu dönemi yanımda olan ve gören insanlar zaten biliyor. Nasıl çıktığımı da.

Sırtımda hiç eski yük bırakmadım. Vahşi hayvan gibi inime çekilip yalanmadım, İnzivaya çekilmedim. İçimin durulmasını bekleyip adım attım sadece. Hayatıma devam ettim sonra. Sonuçta en fazla ne olabilirdi ki? Her zamanki gibi kader ya da evren her neyse, kimse bu işlere bakan, boş durmadı. En fazla olacak olan oldu ve ben bir gölde yüzemezken daha denize düştüm.

Şaşırdım, bocaladım. Önce tutunmak istedim ama deniz dalgalıydı. Bir yandan bir yana savruldum. Durduğum yerde duramadım. Ne olduğumu şaşırdım. Belki hata üstüne hata yaptım fakat tüm bunlar sanırım alışık olmamakla ilgiliydi. Belki gölden çıkarken fazla kibirliydim. Nasıl da güzel atlattım bu badireyi derken ayağım kaydı ve denize düştüm.

Yüzmeyi oldum olası sevmişimdir dostum. Ondan bu sulu misaller. "Ben" duygumu onarıp toparlayamadan belki "o" duygusu çıktı karşıma. Sonra "o" duygu bir bir hayatımın derslerini vermeye başladı bana. Bu yüzden yüzüne bakınca kutsalmışcasına büyülenmem belki. Hata yapa yapa ama gelişerek ilerlediğim bir deniz çıktı karşıma dostum. Beklemediğim anda, kendimi deniz feneri bekçisi kadar inzivaya çekecekken birden içinde buldum o dalgalı suların. Tam boğulacakken kurtardı beni bir şekilde ama hiç izin vermedi de çarşaf gibi dümdüz olmasına.

Kolay olmadığını biliyordum, seziyordum. Olmayacak da. Bu kadar kırılıp döküleceğimi de sezmemiştim ama...Mantık olgusunu bilirsin. İnsan mantığı kendisinin haklı olduğuna kendisini ikna etmek üzerine kurulmuş bir mekanızma. Her tartışmada önce dedim ki "breeeh ben haklıyım." Nereye haklısın ampul? Deniz haklıydı hep. Çünkü onun iskelesi yoktu. Evet ben de isteyerek atlamadım ama gidip onun ortasına dalıveren de bendim...O haklıydı. Ben kendimi korumak adına geçen yıllarda belki kabalaşmıştım. Sevmeye çalışırken bile farketmeden acıtabiliyordum.

O haklıydı çünkü uyarmıştı. Ben dedim, ben kaşındım, ben istedim. Aşkın bir yüzü acı dedim. Yaprak döker illa ki bir yanımız dedim.

Ama bir yanımızın da bahar bahçe olması gerekmiyor muydu?

4 yorum:

Rüyacı dedi ki...

Dostum, dostum, güzel dostum,
Deniz kendinden korkmayanı basar bağrına derdi eski bir balıkçı ben yüzmeyi bilmezken, kenarında güvertenin, salak sepet bir halde. Napıyor muydum? soranlara yüzüyorum diyordum halbukisi.
Dalmışsın. Yıkanmışsın da bi güzel.
İmdi ver gamını çiftetelliye be puficiğim,
Üzülmee, üzülmee üzülmee...

betty puf puf dedi ki...

A a! Rüyacı!
Ne güzel seni yenden görmek :))

Rüyacı dedi ki...

Denizden çıktım ben de :-)
Görüşmek negzel gerçekten miss hatta.

betty puf puf dedi ki...

Gel otur soluklan, bir çay iç :)