5 Ağustos 2008 Salı

Aşk

Bundan yıllar evvel, bu eve ilk taşındığım zamanlar...

Öyle dağınık ki ortalık, bir daha ahrete kadar toplanamayacak sanki. Kıçımda bir şort, eski püskü bir bluz, kafamda bir yemeni, deli gibi iş yapıyoruz bir
arkadaşımla.

Tak kapı çalıyor. Taşındığımızı gören komşulardır sanıp laaaaap diye "hayatımın iki senesi"ne açıyorum kapıyı.

İlk'im öylece dikiliyor kapıda. Herşeyimin ilki....

Kekeliyorum konuşamıyorum, bir süre öyle salak gibi birbirimize bakıyoruz...

Annemlerle emlakçıda karşılaşmışlar, mimarmış çocuk. Öyle bir anlatmışlar ki evi merak etmiş. O kadar uğultulu duyuyor ki kulağım, bunları ancak ayırd edebiliyorum o hengame arasında.


Arkadaşımın kocaman kocaman gözlerini açışından anlıyorum alıklığımı, utanıyorum sonra. O kadar acemiyim ki...Bir köşeyi toparlayıp hemen oturtuyorum "O"nu.

Adı Tunç. Kendi kendimi birkaç kez tekrarlıyorum. Tunç..Tunç..Dünyada bu kadar mükemmel bir isim daha olabilir mi...


Aşık olduğumun farkında değilim ki :)
________________

Bir aşkın gidişatı nasılsa öyle gitti bizimki de.
Sevdi "O" da...

Bundan hiç bir an, en ufak kuşku duymadım...

Annesi yüzüğünü kendi parmağından çıkarıp benim parmağıma taktığında farkettim. Herşey fazla mükemmeldi ve bu sadece peri masallarında olurdu....

Ancak masallarda olurdu yılbaşı gecesi bir şişe şarabı kapıp kız kulesine bakan merdivenlerde dona dona yeni yıla girmek...ve ancak masallarda olurdu sevgililer günü denen o günde eve geldiğimde mumlarla yapılmış kocaman bir kalbin içinde dansetmek. Gerçek olamayacak kadar güzeldi.

Kendimi layık görmedim belki de kimbilir...

Sabah sıkılmış portakal suyu ve müzik eşliğinde uyandırılmaya, sevilmeye..Küçüktüm ama. Belki şimdi yaşadıklarıma da beş yıl sonra küçüktüm diyeceğim.....


Çok çok yükseklerde görüyordum onu. Bir kere ben kendimi gargamel gibi görüyorken (ahahahha) o çok yakışıklıydı. 2 metre boy (hakikaten 2 metreydi), yemyeşil kalem gibi gözler, buğday rengi saçlar...Bense bildiğin beti işte. O zamanlar bakışım öyleydi.


Ağzını açtı mı şelaleler akardı, dinlemeye doyamazdım. Cıvıldardı adam...Çok konuşurduk biz..Kitaplar, net, sanat, herşey...Belki de o yüzden bu kadar dik oldu düşüşüm. Konuşamadığı insandan kolay ayrılır insan. Söz daha kalıcı tenden. Tenden yıkanırsınız silinir gider ama sözden yıkanmak, unutmak çok zordur...


Dolu dolu iki sene. Gümbürtüyle başlayıp, gümbür gümbür biten bir aşk...

Annemin bir tanıdığı, bize çok sık gelirdi...

Tunç'un daha az gelmeye başladığı ve benim ona daha az gitmeye başladığımız dönemlerde, "Gel" dedi, "Konuşalım..."

"Bırak" dedi, "Hayat böyle bir peri masalı değil. Şimdi biterse az acıtır" dedi. "Masalın kötü sonlusu perişan eder insanı" dedi. "Madem zayıfladı bağlarınız, bırak onu."

Dinledim...
Haklıydı, böyle giderse kötü ayrılacaktık, kopacaktık, belki çok kötü kavga edecektik, olmasındı.Efendi olalımdı.Yaşadığımız şeye saygımız olsundu.Aferindi.Çok medeniydik...

Akşam geldi Tunç. Ayrıldık ağlaya ağlaya. Ne salakça değil mi..."Hayat" dedim ona, "Gerçek hayat, peri masalı gibi diil Tunç". Sanki kendi kelimelerimmiş gibi, bilmiş bilmiş, ağzımı doldura doldura... Ayrıldık...

Tam on gün sonra telefon açtı bana. "Sana gelmek istiyorum." dedi." Tamam" dedim. Yeni çıkmış bir Atilla Atalay kitabı ve bir tek taş yüzükle gelmişti....

Marmaris e yerleşecektik biz, bir de kıvırcık saçlı çocuk yapacaktık olursa. Masalımız böyleydi ama gerçek hayatta böyle şeyler olmazdı değil mi...

Kitap için teşekkür ettim, yüzüğü geri uzattım. "Yapabiliriz" dedi, "Gerçek olabilir, oldurabiliriz." İçimdeki ses o kadar güçlüydü ki "Hayır" dedim. Gitti...

Bunu izleyen günlerde bir hayalettim ben. Bitmiştim. O kadar yüksekten düşmüştüm ki, masal korku filmine dönmüştü.

O günden sonra Onu hiç görmedim ta ki....

Rastlama ihtimalimiz olan heryerde dolaştım hatta kız kulesine inen merdivenlerde bile....ama görmedim.


Bunu takip eden günlerde annem ameliyat oldu. Annemin tanıdığı olan kadın da gelmek istedi 'geçmiş olsun'a. Yanımda sevgilim var sorun olur mu dedi. Yok canım dedik annemle, sevindik hatta, meraklandık.
Kapı çaldı, kapıyı açtım...

Kadının elini tutan adam...
"O"ydu...

Tunç'tu...

gERÇEK hAYATIN hORTLAKLARI mASALLARI yUTMUŞTU.

Bitti...

9 yorum:

delikanlı dedi ki...

Evet bunu gururlanarak söylemiyorum ama ağladım yazını okuyunca.Ne şanslı hatunmuş dedim.Bi yandan ayrıldınız diye üzüldüm bi yandan ya hiç böyle şeyler yaşamasaydı iyiki Tunç-la kesişmiş hayatı diye sevindim.

Tod or not Tod dedi ki...

Dilini, kalemini yirim.

"Tunç"lar kurban olsun sana...

Zen dedi ki...

bu masal böyle bitmemeliydi ama :// çok duygulu bir yazıydı..yüreğine sağlık...keşke bütün masalların sonu güzel bitse ...

Adsız dedi ki...

insan diyor ki vazgecmek bu kadar kolay miydi. o baska el'i tutmak bu kadar kolay miydi.

ne akil eriyor ne de kalp anliyor. kader diyoruz onumuze bakmaya ugrasiyoruz.

halbuki icimiz hep o'nda..

Adsız dedi ki...

Belki eşit olmasaydınız birlikteliğiniz devam eder, aşk'ı yazmazdınız. Aynı konuyu Tunç beyin kaleminden okumuş olsaydım, eminim aynı şeylerden söz edecekti. Eşitlik eylemsizliği tetikler. Yarısı boş, yarısı dolu bardağı tariflemek gibi bir şey.
Sanıyorum ayrılığınıza neden? bardak olmalı. Tek kayıbınız aşkınız, ne mutlu sizlere saygınızı hala muhafaza ediyorsunuz. Yazınız ilgimi çekti,naçizane yorumumu yazdım. İleri gittimse görmezden gelebilirsiniz. Saygılar..

betty puf puf dedi ki...

Sanırım hepinize katılıyorum. Böyle bir aşk yaşamak ve o duyguyu dibine kadar tatmak mükemmel ama alışmışız sonu mutlu biten masallara. Ağlamayın diyemiyorum çünkü yazıları bir koca selpak tüketerek yazıyorum.
Yine de hepinize aşk diliyorum. Sonunu düşünerek değil ama aşk candır :)

RaMa dedi ki...

kader kısmet doğru yer doğru zaman vs vs vs bu kelimler geldi aklıma okuyunca blogunu yeni keşfettm ama okmak çok zevkl tüm acıya rağmen... çünkü çok içten...

betty puf puf dedi ki...

@rama teşekkür ederim, bana hoşgeldin :)

C* dedi ki...

bu hikaye beni acıttı,
sana kimbilir neler yapmıştır,
her işte bir hayır var demekten başka dicek bişey yok sanırım...