23 Nisan 2008 Çarşamba


Dokunsalar ağlayacak gibi hep uzağa bakan gözler..ama ben biliyorum, çok tanıdık..
Dokunulmadıkları için ağlayan...
Hep uzak gözler,
Dolunayın arkasına bakan...
Kimsenin olmadığı kadar sabahtı o senleyken ve gittiğinde kaburgalarının ayrıldıgını hıssettın. Hayır kalbinde bir hançer falan yoktu, sadece sevilmeme ağrısı.
Aynaya bakıp kendi kendine konuştun.
Ayna "zamanla geçer" dedi.
Yalan söyledi...


Bir sonraki gün..
Yaşayıp yaşamama kararını bizim vermediğimiz o bir sonraki güne uyanmak...
En büyük rüya değil mi zaten...
O "biri" nin gelip sabahları sana dokunmadığı, onunla uyanmadığın zaman, ten alıştığını aradığı zaman...
Uzaktan resmini çekseler kalbin dağılmış ve ertesi güne çıkamayacak kadar yorgun ruhun...
Ruh düşse de yine rüyaya uyanıyor gözün.
Ve dokunmuyor biri yine...
Düş AMA,
Sadece Düş-le....


Düşmek bu kadar çekici mi gerçekten?
Peki ya o uçurumun altındaki toprak yağmurlardan yumuşacık olduysa ve düşsen de kırılmasa kemiklerin...
Bunu bilsen yine de düşmek çekici gelir miydi? Yoksa bilmediğin bi yere gitmek gibi mi...
Uzaklara gitmek gerekir bazen ve yokluğu hissetmek...
Rüzgarın ürpertmesi, yaprak çıtırtıları, belki uzakta bir dalga sesi...

2 yorum:

Kaldirim Serçesi dedi ki...

"Peki ya o uçurumun altındaki toprak yağmurlardan yumuşacık olduysa ve düşsen de kırılmasa kemiklerin..."

yazı çok güzel ama buradaki anlatım daha bi hoş.

o toprak sert kalsa,
o yağmur gözlerimizden hiç akmasa,
o uçurum kenarından 'bize ne' olsa..

betty puf puf dedi ki...

O yağmur gözlerimizden hiç akmasa....
Keşke..
Teşekkür ederim :)
Az bulutlu olur umarım sonraki düş-üş ler..