28 Mart 2008 Cuma

orada bir yerde...


Ruhumun derinlerinde bir yerdesin. Hani tarif et desen edemiyorum ya...Şafak sökerken karanlıktan çıkan mayhoş aydınlık gibi...

Bizim zamanımızda okulların pencereleri beyaza boyanırdı biliyor musun ve biz boyaya badana derdik o zamanlar :) Dersten sıkılınca yorgun saçlarımızı cama yaslar tırnağımızla minnacık bir yer kazırdık o camda. O minicik yerden izlerdik dünyanın okul olmayan kısmını. Büyüyünce geçti sonra...İşte sen o minicik aydınlığım gibisin şimdi...Tırnağımla hayata çizdiğim minik aydınlık...

Bizim neslimiz etliye sütlüye karışmasın diye hep mutlu sonlara alıştırıldı biliyor musun...Beyaz diziler, ağır aşk filmleri, mükemmel aile ilişkileri. Bize hep bunları anlattılar. Büyüyüp öyle olmadığını görünce hepimiz hep çocuk kalmış şizofrenler olduk. Hep mutlu son beklememiz bundandı.

Öğretilmiş bir mutluluktu aradığımız ve küçükken kafaya kazınanlar kolay kolay unutulmuyordu. Biz onların yıkılmaz aşk hikayeleriyle büyüdük. Gerçekleri sobalarda yaktırmışlardı o zaman, sen henüz yoktun dünyada sevgilim...

O zamanlar korkardık biz herşeyden, korkmayan bir avucumuza da komünist diyorlardı. Kıyıda köşede ölü bulunuyordu onlar da. Ankara o zamanlar buz gibiydi ve gri. O zamanlar Ankara'nın kaçabileceği bir "meksika sınırı" yoktu.

Bizim zamanımızda sevdim mi adam gibi seviyorlardı evet ama delikanlılığın kitabını yazan yoktu henüz. Herkes delikanlıydı çünkü. Sahi o zamanlar sütü bozuk denen cinsten insan da pek yoktu galiba ya da biz sütün bozulduğunu göremeyecek kadar kaynamıştık, mikrobumuz kırılmıştı...

Şimdi sevgilim bana soruyorsan ki ben senin neyinim,

Hiç sevgilim demediğim orada bir yerde olansın,
Tırnağımla kazıdığım aydınlığım...

2 yorum:

Salvia dedi ki...

Bizim oraları, geceleri eşkiyalar basardı konuş biraz..
Dizelerini hatırladım birden. Bizim oraları, bizim alışkanlıklarımız alıştırıldıklarımız da doğru oturur buraya,yazınla birlikte yeniden hatırlandı yeniden. Ben korkmayanlardandım ama vakit erkendi. Büyüyüp yetişebilseydim kavgaya, mutlaka bende payımı alırdım bir yerinden kavganın. Şimdi ise;
Sakince sabaha karşı uyanıp, insanları, trafiği,işi, sonra yeniden işi, sonra televizyonu,dediğin gibi saçma sapan dizileri, sonra rüyalarımı ve hayallerimi izliyorum.
Aynen yazdığın gibi, yaşanıyor etlisi sütlüsüne karıştırılmadığımız bu çirkef hayat.
Aynen yazıldığı gibi de okunuyor yazıların.
Okunduğu gibide düşündürüyor.
Edebiyat mı yaptım ne?

Adsız dedi ki...

canım çok güzel yazmışsın ama , o tırnağımızla kazıdığımız minnacık aydınlıktan bize hep NAH yapıyolar nedense :)