1 Ekim 2010 Cuma

Kafes

"Beni yazıyorsun." dedi. İnkar etmedim. Oysa sadece kendimi yazıyorum ben, canım çektiği zaman, canım çektiği kadar. O'nu yazdığımı sanmasını istedim belki. Yormak istedim, düşünsün istedim. Egosunu gıdıklamak istedim. Oysa yazmıyordum onu, o bana yazdırdığını sanıp mutlu oluyor, kibirleniyordu besbelli. Ben O'nun bana verdiği bile değil, veremediği şeyleri yazıyordum. Duygusunu bile değil, duygusuzluğunu çoğu zaman.

Bana çok şey kattığını, ilham verdiğini sanıyordu. Sırf hayatımın bir yerlerinde gezindiği için ona aitim, onunum sanıyordu. Tüm satırlarım, tüm duygularım onun sanıyordu kuşkusuz. Değildi. Ben onun eksik bıraktıklarını gerçekte olmayan, sanal adamlarla dolduruyordum. Onun yapamadıklarını, onun her zaa olduğu sandığı yerlerdeki boşluklara tanımadığım adamları koyuyordum. Tanımadığım adamlar güvenliydi çünkü. Onun gibi incitemezdi. Onun gibi bulmacanın en önemli yerlerini boş bırakmazlardı ve kafamdaki adamlar çok severdi hep.

"Beni yazıyorsun" dedi. İnkar etmedim.
O değildi...

Hiç yorum yok: