5 Ağustos 2010 Perşembe

Hayat böyle...


Çok yoruldum. Çok bezdim insan ilişkilerinden. Annem ara sıra yabani der bana. O kadar doğru ki. Bir yanım çizildiğinde o kadar acınaklı bir fevriliğe, o kadar derin bir umutsuzluğa kapılıp kapatıyorum ki kendimi.

Yaralanmaktan, kullanılmaktan, çiğnenmekten o kadar sıkıldım ki. Hayatta her şeye önlem alabilirsiniz belki, ecel dışında. Bir de dostlarınıza, arkadaşlarınıza hatta ahpablarınıza alamıyorsunuz. Arkadaş ilişkilerinizde savunma kalkanınız o kadar aşağıda oluyor ki koca bir taşı kapıp üzerinize yürüdüklerini farkedemiyorsunuz.

Eskiden olsa diretirdim. Neden böyle derdim. Anlamaya çalışırdım. Ben de değiştim. Eskiden olsa şak diye insan çıkaramazdım hayatımdan. Bu sene çok insan çıkardım/çıktı hayatımdan. Çoğunlukla çıkartma kararını veren ben olsam da içim çok buruk. Belli bir yaşa gelince insanın hayatına kabul edebileceği insan sayısı o kadar az oluyor ki. Bu azlığın içinde bir de insanların "belli bir sebeple" yakınlarınızda olduğunu farkettiğinizde eni konu güven sarsıntısı yaşıyorsunuz.

Dışardan kaba gözükmeme rağmen (hep söylüyorum) çok sevdiğim insanlara karşı zerafetle davranıyorum. Bu oyunculuğun parçası değil, bu göstermekten imtina ettiğim yan aslında. Yanımda olduklarından, hayatımda olduklarından dolayı duyduğum hazzı, memnuniyeti, yaptıkları güzel işlere takdirimi, sevdikleri yemekleri yapmayı, zor zamanlarında ellerini tutmayı, korktuklarında cesaretlendirmeyi, sevgimi hissettirmeyi elimden geldiğince, ruhum elverdiğince içimden gelerek yapıyorum.

Yapmaya da devam edeceğim, bakmayın höt zötüme, kırılmalarıma, küsmelerime. Beş parmaktan biri muhakkak bükülecek, vücudun kendi vücudu olduğunu anlamadan dönüp parmak atmaya çalışacak. Hayat biraz öyle giderken, biraz da böyle gidecek.

Yine fanusta özenle sakladığım güllerim olacak dostlarım, birinin daha dikeni batana kadar mutlu olacağım yine. Sonra yine serzeneceğim böyle.
Eyvallah, öğreniyorum, büyüyorum.
Hayat böyle...

Hiç yorum yok: